
İlk olarak Edward Said tarafından ortaya atılmış olan bu kavram bizi açıklamaya fazlasıyla yetiyor. Oryantal olmak Batı medeniyeti ile Doğu medeniyeti arasında kalmak demek. Kendini hem doğudan hem batıdan görmek ama aslında hiçbirine tam olarak ait olmamak demek. Batı için doğu, doğu için batı olmak demek.
Aramızda kim kendini sadece ya da tam olarak batılı olarak görebilir? Yağlı kebapları götüren memleketim insanları için pek zor bir iddia. Batı edebiyatına yatkın olduğumuz söylenemez. Klasik müzikle aramızın pek iyi olduğu da söylenemez. Batının kültür olarak gördüğü değerler arasında pek başyapıtımız da yok. Divan edebiyatı gibi neredeyse tamamen doğudan etkilenmiş bir şiir akımı halen şiirin en parlak dönemi olarak görülmekte. Üstelik de heykel ve bale gibi daha çok batıda gelişmiş sanatlarda da adeta adayımız yok. Diğer yandan mıillet olarak kullanmakta olduğumuz keman bile batı müziğinden farklı. Tüm bunların yanında rönesans ve reform hareketlerini Avrupa yaşarken biz ayrı dünyalardaydık.
Peki ya tam olarak doğu insanı olduğunu düşünen var mıdır? Bu daha yüksek ihtimal olmakla beraber sanmam. Zira yüzyılı aşkın bir süredir batıya yüzünü dönen bir devlet stratejisi var. Tartışmaları hiç bitmemekle beraber süregelen bir cumhuriyet ve laik devlet anlayışı mevcut. Latin harflerini kullanan, Avrupa Birliğine aday, ticaretinin yüzde 60 ını Avrupa Birliği ülkeleri ile yapan bir Türkiye var. Bundan bir kaç yıl öncesine kadar türlü cinayetlerde İran'ın parmağını düşünen bir ülkeyiz.
Tüm bunların arasında doğan yanlışlığımızın kanıtıdır oryantalizm. Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur klişesini basleyen temeldir. İnsanımızın hem doğu hem batı tarafından deyim yerindeyse horlanmasının sonucudur. Dış politikamızdan yemeklerimize kadar yansıyan iki taraflılığımızdır. Hem en büyük zaafımız hem de gücümüzdür.
Öncelikle farklı olmamızı idrak etmeli ve bunu normal karşılamalıyız sanki.